Fiziksel bir yeti kaybına bağlı olarak insanlara engelli etiketinin yapıştırılması, Engelsiz Pedal’ın uğruna var olduğu temel problemlerden biridir. Basit bir örnek: Kişi, çift üniversite bitiriyor, ülkenin en iyi şirketlerinde iş buluyor, ev alıyor, çoluğa çocuğa karışıyor, yani nice engelleri aşıp istediği her şeye erişiyor ama gözü görmüyor diye engelli etiketiyle yaftalanmaktan kurtulamıyor.
Gözü görmeyen bir kişi, önündeki tüm sorunları çözüp, tüm engelleri aşarak istediğine erişiyorsa, belki de vurgu onun yeti kaybına değil, neye erişip erişemediğine kaydırılmalıdır? Sorunun fiziksel yeti kaybıyla değil; erişilebilirlikle, erişebilmekle ilgili olduğunun bilinciyle hareket edilmelidir; ki meselelere böyle bakınca kabul görmüş engelli etiketi birden önemsiz bir hale gelmektedir.
Uzun boylu biri dolabın üst rafına rahat bir şekilde erişebilir. Rafa erişme noktasında önünde fazla engel yoktur, onun için raf erişilebilirdir. Ama aynı kişi için küçük bir arabanın arka koltuğu erişilebilir değildir. Özellikle küçük araçların arka koltuğuna oturmak zorunda kalan uzunlar, o anda emin olun bir görmeyenden daha çok, engelli tanımına uymaktadır. Böyle okumaya başladığımızda engele veya diğer tabirle söz konusu erişilebilirlik sorununa kişinin ne ölçüde, ne kadar zaman süresince maruz kaldığı önem kazanıyor. Söz konusu erişilebilirlik sorunu kişinin rutinini engellemeye başladığında, her gün, her gün yaşandığında, çekilemez bir hal aldığında o kişinin kabul görmüş tabirle engelli olduğu, yani erişemediği şartlar ve imkanlar dolayısıyla engellendiği anlaşılır.
Özetle bir kişinin engellilik durumundan bahsetmek için kişinin yetersizliği, eksikliği, fiziksel yeti kaybı veya farklılığı değil, kişinin istediği şeylere erişmesi önündeki engeller odağa alınmalıdır. Kamusal alanın herkese uygun, evrensel tasarım ilkelerine sadık kalınarak düzenlenmeyişi; herkes için erişilebilir olmayışı gündeme getirilmelidir.
Engelsiz Pedal için engellilik, kamusal alandaki ve toplumsal düzendeki erişilebilirlik problemleri, düzenlemeler, imkansızlıklar, alışkanlıklar, etiketlemeler, genellemeler, kalıpyargılar gibi sebeplerle dezavantajlı hale gelen herkesi ve özellikle “rutini bozulmuş” kesimleri kapsar.
Ülkesinde çıkan savaş sonrası dilini bilmediği, yolunu bilmediği bir ülkeye gelen, aç ve açıkta kalan göçmenler engellidir. Deprem olunca evi yerle bir olup dışarıda kalan, tüm rutini bozulan afetzede, engellidir. Şiddet gören, engellidir. Taciz edilen, engellidir. Okumak için geldiği İstanbul’da ulaşım kartı parasını denkleştiremeyen, “O zaman okula bisikletle gider gelirim.” diyen, fiyatları görünce bisiklet de alamayan öğrenci, engellidir.
Anadolu’da bir ilde eve kapanmış, yıllarca test çözdükten sonra okul kazanarak, ilk kez ailesinden kopup İstanbul’a üniversite okumaya gelen, ilk kez tek başına hareket edeceği yeni bir kamusallığa adım atan bir görmeyen, bizim için engellidir. İstanbul’da istediği gibi hareket edebilen, erişim sorununa kendi problemlerini getirebilen bir görmeyen değil.
İşte tam bu yüzden süreçlerimizi, çaktırmadan veya bağıra bağıra, mevcut engelli kelimesinin anlamını değiştirecek ve engelliliğe dair genel algıyı ters yüz edecek şekilde, bireyleri engelli ve engelsiz kategorilerinde etiketlemeyen; daha kapsayıcı, bütüncül, sınırsız bir görüşle kurguluyoruz.